Köylü Fıkraları

köylü fıkraları

Eşek Sıpası



Köylü, yeni doğan bir sıpayı kucağına almış evine dönerken, iki ilkokul öğrencisi kendisine takılır ve:

- Hayrola amca, derler. Oğlunu nereye götürüyorsun böyle?

- Adam, kendine yapılan bu terbiyesizliğe aldırmamış görünerek cevap verir:

- Gittiğiniz okula kaydını yaptıracağım.

Kuş Sanmış



Saf köylü, kente iş için gelmiş. Bir evin penceresinde gördüğü papağanın renk renk tüylerine hayran oluyor.

- Allahım... Ne güzel yaratıklar var...

Tam o sırada papağan konuşmaya başlıyor:

- Ne bakıyorsun?

Köylü, neye uğradığını şaşırıyor:

- Kusura bakma hemşehrim. Seni kuş sandım da...


Şemsiye



Susuzluktan kıvranan bir köy halkı, nefesi kuvvetli, "Bir dua etti mi gökten rahmet boşalıyor" diye namı yürüyen kasabadaki hocaya haber salıp getirmişler. O gece hoca efendi, bir güzel ağırlanmış, yedirilmiş, içirilmiş sabah namazından sonra hep birlikte yağmur duasına çıkılmış Hoca dua etmiş, köylü ellerini açıp amin demiş, dua bitmiş, köye dönüyorlar, onlar yağmur beklerken hava açmış, pırıl pırıl güneş... Köye yaklaşırken, homurtular başlamış:

-Ne biçim hoca bu yahu? -Hani bir okuyacak bir üfleyecek, gök gürleyecek yağmur yağacaktı...

-Güya karşı köye gitmiş, daha ellerini açıp duaya başlarken, gökten rahmet boşanıvermiş... Sonunda muhtar hocanın yakasına yapışmış:

-Hani hoca yağmur yağacaktı ne oldu? Hoca dönmüş:

-Size yağmur yağmaz!

-Niye yağmasın? Hocaysa hoca, duaysa dua, daha ne istiyorsun?

-Siz bana güvenmediniz!

-Ne demek güvenmedik? Güvenmesek kasabadan alır buraya getirir miydik? Aldık, getirdik, paranı peşin verdik, sen dua ettin, biz amin dedik, daha nasıl güveneceğiz?

-Siz yalnız bana değil, töğbe estağfurullah, Allah'a da güvenmediniz... Sizin kalbiniz bozuk! Köylü hep birden itiraz etmiş:

-Haşa sümme haşa, nereden çıkarıyorsun bu lafları? Hoca efendi elindeki şemsiyeyi göstermiş:

-Bre zındıklar eğer güvenseydiniz, hepiniz yağmur yağacak diye şemsiyelerinizi yanınıza alırdınız. Hani nerede şemsiyeniz? Bir ben güvendim, şemsiyemi aldım o da yetmedi!...

Kuyumcu İle Köylü



İstanbul'un taşı toprağı altındır diyerek memleketinden kalkıp gelen bir köylü, kuyumcu dükkanının vitrinini hayran hayran inceliyormuş. Kuyumcu köylünün kıyafetinden dolayı birazda aşağılayarak:

- "Ne bakıyorsun öyle hemşerim?" demiş.

- "Hiç... Sizin dükkanda ne sattığınızı merak ettim." Adam alay edercesine cevap verir:

-"Biz eşek kafası satıyoruz."

Adam:

- "Allah versin... İşleriniz iyi gidiyora benziyor."

Kuyumcu: "Nereden bildin iyi gittiğini",

Adam: "Baksana, koskoca dükkanda seninkinden başka kalmamış da ondan!"

Dağın Taşın Kıymetini Bilelim



Çok eski zamanlarda Yörük Uşak'a inmiş. İndiğinde Uşak'taki lokantaların çoğu kapalıymış. Nedenini sormuş:

-Ramazan geldi, demişler.

Yörüğün Ramazanla, Kurbanla ilgisi yokmuş. Aç acına yaylasına geri dönmüş.

- Amanın dostlar, yaylamızın kıymetini bilelim Uşak'a Ramazan deye biri gelmiş, ortalığı kırmış geçirmiş. Açık tek bir aşçı dükkanı bulamadım. Açlıktan öldüm. Sis siz olun Ramazan gelince Uşak'a gitmeyin. Şu yaylamızdaki kurdun, kuşun, dağın, taşın kıymetini bilelim, demiş.


Misafirin Açlığı



Köyden şehire misafir olarak giden bir köylü gittiği evde saatlerce bekler yemek gelmez. Başlar ev sahibine durumu ima ile anlatmak için esnemeye. Esnemeleri sıklaşınca ev sahibi sorar:

- Misafirim esniyorsun ama hayır ola. Susuz musun yoksa uykusuz mu? diye sorunca aç olan misafir:

- Çeşmenin başında uyudum da sonradan buraya geldim der.


De Oğlum De



Köylünün biri kasabaya pazara gidecekmiş ama gidecek atı eşeği arabası yokmuş. Bir ara komşusundan istemeyi düşünmüş, komşusuna gitmiş.

- Mehmet Efe, kasabaya gidecektim de sana bir şey diyecektim, demiş. Komşusu:

- Buyur, de komşum, deyince:

- Sana eşek diyecektim, demiş. Hiçbir kızgınlık belirtisi göstermeyen komşusu:

- De oğlum de. Hazır ağzını açmışken başka diyeceklerin varsa onları da de, diye cevap vermiş.


Emanet Eşek



Köylünün biri kasabaya pazara gidecekmiş ama gidecek atı, eşeği, arabası yokmuş. Bir ara komşusundan istemeyi düşünmüş, komşusuna gitmiş.
- "Osman Emmi, kasabaya pazara gidecektim de sana bir şey diyecektim" demiş. Komşusu da:

- "Buyur, de komşum" deyince:

- "Sana eşek diyecektim", demiş. Hiçbir kızgınlık belirtisi göstermeyen komşusu devam etmiş;

- "De oğlum de. Hazır ağzını açmışken başka diyeceklerin varsa onları da de", diye cevap vermiş.

İskarpin Ayakkabılar



Oldukça varlıklı bir köylü kendisine bir çift iskarpin almış. Eskiyeceğinden korkarak pek giymezmiş. Bir gün kasabaya giderken köyden çıkıncaya kadar giymiş. Sonra çıkarıp eline almış. Kasabaya yaklaşınca tekrar giymiş. Akşamüzeri kasaba dönüşünde geç kalmış. Gece ayakkabıları eline alıp hızlı hızlı yürürken hava da kararmış. Alacakaranlıkta ayağına çivi batmış. Epeyce de canı yanmış. Kanlar içindeki ayağının acısını düşünmeden:

- İyi ki ayakkabılar ayağımda değildi, yoksa mahvolurladı demiş


Çalınan Kuzu



Köylünün biri, diğerinin kuzusunu çalmış, kesip yemiş. O da onun keçisini aşırmış, kesip yemiş.
Nasreddin Hoca olayı incelediğinde kimin ne yaptığını fark etmiş.

Olayın kahramanları bir gün çayhanede oturuyorlarken, keçinin sahibi keçisini övmeye başlamış:

- "İki arşın tüyü vardı, gerdanı üç karıştı, başı şöyleydi, gözleri böyleydi vs." diye hayvanını methediyormuş.

Keçiyi kesip yiyen bu abartmalar karşısında çok sıkılmış. Amma ne yapsın, adam susmak zorunda.

Nasreddin Hoca, keçiyi çalıp kesen adama dönmüş:

- "Yahu, bu adam ne kadar atıp tutuyor. Şimdi git evine. Şu uyuz keçinin postunu getir de, bu adam söylediğine, söyleyeceğine pişman olsun."

Hoo!..



Doğu köylerinden birinde, kış kıyamette, adamın birisi ölmüş. Köylüler cenazeyi kızakla mezarlığa götürüyorlarmış. Ama daha mezarlığa varmadan, kızak da, öküzler de çamura saplanmış. Köylüler uzaktan öküzlere bağırmışlar çağırmışlarsa da, kimse çamura girmeyi göze alamamış.

O sırada, birisi, bakmış ki; dirilerden hayır yok, ölüye seslenmiş :

- Ulan, öldün öldün de, öküzlere bir "Ho!" diyemeyecek kadar mı öldün, mübarek?


Oğlanın Dedesi



Köylünün biri oğlunu şehirden evermiş. Oğlan bir süre sonra şehre taşınmış. Kendine göre iş bulup çalışıyormuş. Bu arada bir de erkek çocuğu olmuş. Adam hem pazardan masrafını almak hem de torununu görmek için şehre gitmiş. Tabi gelirken heybesini hediyelerle doldurmuş. Her ne yaptıysa gelinine yaranamamış. Şehre indiğinde doğruca oğlunun evine gitmiş. Daha eve girerken gelininin memnun olmadığı belli oluyormuş. Odaya geçmişler. Adam torununu kucağına alıp severken bir ara gelin:

- Oğlumun dedesi geldi, gelmeden gidesi geldi, demiş.

Adam çok içlenmiş, öfkelenmiş ama sezdirmemeye çalışmış. O da:

- Dedesinin adı Durali, bugünde buralı, yarında buralı demiş.”

Okula Götürüyorum



Bi tane adam varmış bu adam hep şehirlerde yaşamış kaymakam olmuş bir gün bir yere giderken bi köyün içinden geçiyorlarmış yanlarındanda bir tane köylü eşşeğiyle geçiyormuş kaymakam şöförüne demişki
- birazcık durda şu adamla dalga geçelim demiş
camı açmış
- nasılsın amca demiş adama ama böle ukala ukala gülüyormuş adamda
- iyiyim evlat sen nasılsın demiş kaymakamm iimmm
- amca sen bu eşşekle nereye gidiyonsun demiş köylüde demişki
- okula götürüyorum okursa kaymakam okumassa eşekk gibii kalır demiş

About Emirhan Adıgüzel

This is a short description in the author block about the author. You edit it by entering text in the "Biographical Info" field in the user admin panel.
    Blogger Comment
    Facebook Comment

0 yorum :

Yorum Gönder