Kapak Edici Fıkralar

Akşam Yemeği



Yahya Kemâl, dostlarından birine:
-Bu akşam yemeği benimle yer misin? Diye sorunca, arkadaşı:
-Hay hay! Der. Çok memnun olurum. Hiçbir mazeretim yok!
Yahya Kemal gülümseyerek karşılık verir:
-İyi öyleyse, bu akşam size geliyorum.


Düşmanın Canı



Şair Nefibir toplantıda konuşurken, düşmanlarından biri içeri girmiş, fakat herkese selam verdiği halde kendisine:
-Merhaba canım! demiş.
Nefi durur mu? Hemen cevabı yapıştırmış:
-Derhal çıkıyorum.


Okula Götürüyorum



Bi tane adam varmış bu adam hep şehirlerde yaşamış kaymakam olmuş bir gün bir yere giderken bi köyün içinden geçiyorlarmış yanlarındanda bir tane köylü eşşeğiyle geçiyormuş kaymakam şöförüne demişki
- birazcık durda şu adamla dalga geçelim demiş
camı açmış
- nasılsın amca demiş adama ama böle ukala ukala gülüyormuş adamda
- iyiyim evlat sen nasılsın demiş kaymakamm iimmm
- amca sen bu eşşekle nereye gidiyonsun demiş köylüde demişki
- okula götürüyorum okursa kaymakam okumassa eşekk gibii kalır demiş


Haklı Ölüm



Sokrat ölüme mahkum edildiğinde, eşi:
-Haksız yere öldürüyorsunuz, diye ağlamaya başlayınca,
Sokrat:
-Ne yani, demiş. Bir de haklı yere mi öldürseydim?

Bravo!..



Genç bir şair, saçma sapan şiirlerini Victor Hugoya okuduktan sonra:
-Üstad, diye sormuş. Şiirlerimi nasıl buldunuz?
Victor Hugo:
-Vezinsiz, kafiyesiz ve manasız bir şey yazmak istemiş ve tam muvaffak olmuşsunuz, demiş. Bravo doğrusu.


Üç Papaz Ve Nasreddin Hoca



Üç papaz, Akşehir'e hoca merhum ile tanışmaya ve bazı sorular sormaya geldiler. Bir meydan yerine toplanarak konuşacaklardı. Papazlar ve kalabalık halk topluluğu meydan yerini doldurmuştu.

Papazlar sorularını sormaya başladılar.

Birinci papaz:

- Dünyanın ortası neresi? diye sordu.

Hoca eşeğin ön ayaklarının olduğu yeri gösterdi:

- İşte dünyanın ortası burasıdır, dedi. Papaz itiraz etmek istedi:

- Ne biliyorsun orası olduğunu? diye sorunca, Hoca Nasreddin:

- İnanmazsan ölçebilirsin, dedi.

- Kendisinden gayet emindi. Acaba dünyanın yuvarlak olduğunu ta o zaman tahmin etmiş miydi? Çünkü dünya yuvarlak olduğuna göre her yer dünyanın ortası olabilir. fıkraoku.com

İkinci papaz sordu sorusunu:

- Gök yüzünde kaç tane yıldız var hoca efendi?.

- Hoca cevap verdi:

- Eşeğin sırtında ne kadar kıl varsa o kadar da yıldız var. Papaz itiraz etti:

- Olur mu canım nereden belli doğru söylediğin? deyince, Hoca cevabı yapıştırdı:

- İnanmıyorsan sayabilirsin!...

O da verecek cevap bulamadı tabii. Sıra geldi üçüncü papaza:

- Benim sakalımda ne kadar kıl var? dedi.

- Eşeğin kuyruğunda ne kadar varsa senin sakalında da o kadar kıl var.

Papaz yine itiraz etti:

- Ne malûm aynı olduğu? deyince,

Hoca gayet kestirme bir yol buldu:

- Alırız cımbızı elimize, bir eşeğin kuyruğundan, bir senin sakalından çekeriz. Evvelâ hangisi biterse belki de "o azdır. Eğer denk gelmezse ben dâvayı kaybetmiş sayılırım, dedi.

Papazın işine gelmedi sakalını yoldurmak:

- Haklısın hoca efendi! demek zorunda kaldı.

Bu konuşmalar papazların çok hoşuna gitmişti. Çünkü onlar beklemedikleri bir cevapla karşılaşmışlardı. Hocanın böyle zeki ve kestirme cevaplarına hayran kaldılar.

Yıka Da Getir



Süleyman Nazif ve Abdülhak Şinasi birlikte yemek yerken, Şinasi garsonu çağırır ve su ister. Şinasi'nin kirden ve mikroptan eldivenle el sıkacak derecede korktuğunu bilen Süleyman Nazif garsona seslenmeden edemez:
-Oğlum, beyefendinin suyunu yıka da öyle getir.


Dünyanın Yüzü



Hastalıktan ötürü gözleri kapanmış olan bir adam, halk şairi Seyraniye:
-Bende dünyayı görecek göz mü kaldı? diye şikayette bulununca, söz eri Seyrani:
-Hiç üzülme dostum demiş. Zaten dünyaya da bakılacak surat kalmadı.


Annenin Saçları

Bir gün çocuk annesine sormuş:
- Anneciğim senin saçların neden beyazlıyor?
Anne:
- Yavrucuğum, sen beni her üzdüğünde saçımdan bir tel beyazlıyor, demiş.
Çocuk annesinin duyacağı tonda kendi kendine söylenmiş:
- Demek anneannemin saçları da bu yüzden bembeyaz!...


Anladığının İspatı



Tanıdıklardan biri, yazdığı romanın müsveddelerini Neyzen Tevfik'e göstererek fikrini sorar:

Neyzen beğenmediğini ifade edince, adam:

-İyi ama, der. Siz hiç roman yazmadınız ki!

Neyzen Tevfik şu cevabı verir:

- Ben yumurtanın tazesini bayatını iyi anlarım. Ama bu güne kadar hiç yumurtlamadım.


Parmak Hesabı



Fransa hükümet ricalinden bir kadın Napolyon'un bir savaşta eleştiriye kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek:
- Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerek ötesini zapdetmeliydiniz, gibi fikirler belirtmeye başlayınca, Napolyon:
- Evet, demiş. Onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım.


Gönül Kocamaz



Abdülhak Hâmidin evindeki sohbette, konu gençlik ve ihtiyarlıktan açılır.
Yaşı geçmiş bir hanım, Abdülhak Hamide döner ve:
-Efendim, gönül kocamaz! der.
Hamid cevap verir:
-Kocamaz ama, kocamış bir vücut içinde oturmak da istemez.


Hastanın Yemeği



Lokman Hekime:
-Hastamıza ne yedirelim? diye sorduklarında, şu cevabı vermiş:
-Acı söz yedirmeyin de, ne yese olur.


Şans



Bir filozofa sormuşlar:
- Şansa inanır mısınız?
Filozof :
- Evet, yoksa sevmediğim insanların başarısını neyle açıklardım


Oyuna Davet



Bernard Shaw ile Churchill hiç geçinemez ve sık sık birbirlerini iğnelermiş. Bernard Shaw, bir oyununun ilk gecesine, Churchill`i davet etmiş ve davetiyeye de bir pusula iliştirmiş:
- Size iki kişilik davetiye gönderiyorum. Bir dostunuzu alıp gelebilirsiniz. Tabii dostunuz varsa.
Churchill, hemen cevap göndermiş:
- Maalesef o gece başka bir yere söz verdiğim için oyununuzu seyretmeye gelemeyeceğim. İkinci gece gelebilirim, tabii oyununuz ikinci gece de oynarsa.

Kurbanlık Arayışı



Kurban Bayramına yakın Temel ile Fadime kurbanlık almaya gitmişler. Gezmişler gezmişler kurbanlık bulamamışlar. Temel yorgunluktan:
- Yeter kurbanın olayım Fadime yeter, demiş. Fadime dayanamayıp:
- Üzgünüm ama bu yıl öküz kesmeyeceğim, demiş.


Ne Düşünüyor?



Bir Bektaşi, eşeğine odun yükleyip şehre gelirken karşıdan tüccar kılıklı iki adam karşılarına çıktı. "Su zındıkla alay edelim!" diye Bektaşi’ye yanaşıp selam verince Bektaşi de durur, merkebi de.

Tüccarlar işaretle:

- Bu eşeğin ne düşünüyor?

- Odun taşımaktan yorgun düştü de, artık kasabada ticaret yapmayı düşünüyor!

Her Şey Allah'tan



Bektaşi'nin biri her gün kasabada "Her şey Allah'tan, Her şey Allah'tan" diye mırıldanarak dolaşır dururmuş. Bir gün kasabanın serseri delikanlılarından biri yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi'ye arkasından sessizce yaklaşmış, ensesine okkalı bir şaplak atmış. Canı fena halde yanan Bektaşi'nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görünce;

- Öyle ne bakıyorsun baba erenler demiş, hani her şey Allah'tandı.

- Tabii demiş Bektaşi, her şey Allah'tan da ben hangi deyyusu aracı ettiğine bakıyorum."

Allah Versin


Hoca, evinin çatısında kiremit aktarıyormuş. Yorgun argın çalışırken kapısı çalınmış. Hoca yukarıdan seslenmiş.

- Kim o?
Kapıyı tak tak vuran adam:

- Hoca Efendi, bir zahmet aşağı gelir misin? demiş. Nasrettin Hoca, önemli bir durum olabileceğini düşünerek işi bırakmış ve aşağıya inmiş. Telaşla kapıyı açınca perişan kılıklı birisiyle karşılaşmış.

- Bir şey mi var? Ne istiyorsun? diye sormuş. Adam:

- Dilenciyim. Allah rızası için bir sadaka verin, demiş. Hocanın fena halde canı sıkılmış. Ama, "Oldu olacak bu adamı yukarıya çağırayım." demiş kendi kendine. Bozuntuya vermeden:

- Yukarıya gelir misin? demiş.

Hoca önde, dilenci arkada, merdivenleri tırmanıp damın üstüne çıkmışlar. İkisi de nefes nefese oldukları bir sırada, Hoca dilenciye dönerek:

- Allah versin, demiş.

Dilencinin keyfi kaçmış, bu duruma çok öfkelenmiş tabii.

- Madem sadaka vermeyecektin, beni buraya kadar niçin çıkardın be Hoca? Bu sözü taa aşağıda söyleyemez miydin? diye söylenmiş.

Hoca, laf altında kalır mı? Taşı hemen gediğine koymuş.

- Sen beni aşağıya neden indirdin? Ben yukarıda iken, sadakanı isteyemez miydin? demiş.

Gazete



Bir gün karısı adama;

- Keşke bir gazete olsaydım, böylece gün boyu tek ilgilendiğin ben olurdum, demiş.

Adam da şöyle cevap vermiş;

- Evet keşke sen bir gazete olsaydın, böylece yarın senin yerine yeni bir tane alırdım...

Evlatlık Mıyım?



Babama ben evlatlık mıyım diye sordum.

- Öyle bir şey olsa seni mi seçerdik dedi. Adam haklı galiba:)


Koşuyormuş



Geç kaldığından işe yetişmek için çimenlerin üzerinden koşan Temel'i park bekçisi uyarır:

- Tabelayı görmüyor musun be adam? "Çimlerde yürümeyiniz" diye yazıyor.

- Ben de zaten yürümüyorum ki, koşuyorum...

Belki Ağaçtan Öteye Bir Yol Düşer



Mahallenin çocukları Nasreddin Hoca'ya muzip bir şaka yapmak istemişler. Plânlarını kurmuşlar.

"Hoca'yı ağaca çıkaralım. Pabuçlarını alıp uzaklaşarak biraz şaka yapalım" diye düşünmüşler. Hoca'nın yoldan geçeceği saatlerde, uçurtmalarını büyükçe bir ağaca taktırmışlar. Hoca'yı beklemeye başlamışlar. Hoca oradan geçerken de hemen etrafını sarmışlar:

- "Hocam uçurtmamız ağaca takıldı. Biz çıkıp kurtaramadık. Bize yardımcı olur musunuz?" demişler.

- "Hay hay" demiş Hoca. Ayakkabılarını çıkarıp sırt çantasına yerleştirmeye başlamış.

Çocuklar:

- "Hoca efendi onları niye yanına alıyorsun? Ağaçta pabuçları ne yapacaksın?" demişler.

- "Belli olmaz ki evlâtlarım" demiş Hoca; "Bu iyiliğime karşı Rabbim, belki bana ağaçtan öteye bir yol ikram eder."


Hamam Bahşişi



Hoca bir gün hamama gider. Hamamcılar onunla hiç ilgilenmez, eski bir peştamal, yırtık bir havlu verirler. Hoca sesini çıkarmaz. Hamamdan çıkarken uzatılan aynaya yüklüce bir bahşiş bırakır.

Bir hafta sonra aynı hamama geldiğinde, bu kez büyük ikramlar görür, fakat çıkarken aksine pek az bir bahşiş bırakır.

-"Efendi" der hamamcılar, "gösterdiğimiz o kadar ilgiye, saygıya karşı bu kadarcık mı bahşiş verilir?"

- "Bugün verdiğim, geçen haftanın bahşişiydi" der Hoca, "geçen hafta verdiğim de bugünkü hizmetinizin karşılığıydı. Böylece ödeştik !"

About Emirhan Adıgüzel

This is a short description in the author block about the author. You edit it by entering text in the "Biographical Info" field in the user admin panel.
    Blogger Comment
    Facebook Comment

0 yorum :

Yorum Gönder